Keşke Şiir Olsaydım;
“Şiir yazıp aklına düşeceğime
Keşke şiir olup gönlüne düşseydim
Ve sen sevgili
Şair diye benimle gurur duyacağına
Keşke sen diye yalvaran sesimi duysaydın.
Satır aralarında ki seni bulsaydım.
Keşke sevgili
Keşke arkamda değil de, yanımda olsaydın.”
Celal Bahar
Hayatımızda böyle değil midir?
Hep geçmişe bakar hayıflanırız “Keşke” deriz.
Ama o keşkeler hiç bitmez.
Bazen de özlem duyarız keşke deriz.
Yaşantımızın birçok anında bu kelimeyi mutlaka kullanmışızdır.
Keşke onu sevdiğimi söyleseydim,
Keşke öyle demeseydim,
Keşke bu şekilde konuşmasaydım,
Keşke gitmeseydim…
Keşke ile başlayan cümlelerimiz hayatımız boyunca hiç bitmez.
Bazen de özlem duyarız,
Ah keşke bir evim olsa,
Ah keşke bir arabam olsa,
Keşkelerimiz aslında bize hayatımızla ilgili hatalardan ders çıkartmayı da öğretir.
Ama bazı keşkeler vardır ki bizi hayatımızda yanlış yollara, yanlış kararlara sevk eder.
Bazı keşkeler vardır ki hayatımızdan sevdiğimiz birinin ayrılmasıyla, ona söyleyemediğimiz şeyleri söyleme arzusu doğurur.
İnsanız, hatalar yapıyoruz, ardından keşkeleri sıralıyoruz…
Halbuki bu keşkeleri değiştirmek elimizde değil midir?
“İyi dinle, iyi oku, iyi düşün” kurallarına uysak, keşkeleri hiç kullanmasak.
Karşımızdakini iyi anlayamıyorsak, öğretilenleri iyi dinlemiyorsak ve sağlıklı düşünemiyorsak, bunun sonucu eylemlerimiz hep keşkeler ile bitecek.
Bu eylemlerden ders çıkartmazsak, geriye dönüp baktığımızda hatalarımız karşımıza dağ gibi büyümüş olarak çıkacaktır.
Bir de söyleyemediklerimizin keşkeleri vardır…
Yalnızca anı yaşasak, yarını düşünmeden, tüm olasılıkları bir kenara bırakarak, içimizdekileri söyleyemezmiydik ?
Hislerimizden bahsetmek, o anki duyguları olduğu gibi söylemek sahiden zor muydu bu kadar?
Sebebi reddedilme korkusu muydu? Yoksa doğru an olmadığını düşünmemiz mi?
Doğru ana nasıl karar verilir? Harekete geçmenin bir kuralı mı olmalıydı?
Zaman akıp giderken biz keşkeler biriktiriyoruz.
Tam da bu yüzden doğru anı ve endişelerimizi bir kenara bırakıp, aklımızdan ve yüreğimizden geçenleri söyleyelim.
Özlem duyulan, keşkelerimiz de vardır.
Hikaye bu ya;
"Ahhh... Ahh. .." dersin, "keşke bir evim olsa da şu kiradan kurtulsam o kadar rahat edeceğim ki..."
Evet bir evin olur 2+1.
Yine keşke dersin, ev biraz büyük olsa, şuraya koltuk takımı sığsa ne güzel olurdu.
O da olur, inan ki olur!
Daha büyük bir ev de alırsın hatta dubleksi geç, villa da olur.
Vay be nereden nerelere geldim demezsin, o keşkeler var ya hep beynini kemirir durur.
Üstünden az biraz zaman geçer sıkılmaya başlarsın:
"Keşke bahçeli bir evim olsa, çocuklar koştursa, köpek beslesek, domates eksek." dersin.
İster inan istersen inanma ama , biraz çabalarsan o da olur.
Yıllar yılları kovalamış, bu arada evlenmiş çoluk çocuğa çoktan kavuşmuşundur ama yine beynini kemiren keşkeler devam eder;
Ah dersin ahhhh yaşlanıyoruz artık şehirden bıktım, keşke Ege sahilinde bir evim olsa.
Olmaz mı, bu da olur, ama yine o keşkeler hiç bitmez…
Bu kez anneni babanı özlersin
"Keşke onlar da komşum olsaydı, tüm sevdiklerim yanımda olurdu." diye geçirirsin içinden.
Hikaye bu ya, çok istedin o da oldu diyelim...
Sonra ne mi olur? Mutlu başlayan hikaye hüsranla son bulur.
Annen, baban ölür, deprem olur, sel gelir, araba çarpar kaza geçirirsin ve sonsuzluğa gidersin…
Hayat bu kadar kısa çünkü.
Aslına bakarsan, bizi sonsuz mutlu edecek, kavuştuğumuz zaman bizi tatmin edecek tek bir somut şey yok ki bu hayatta.
Biz şöyle zannederiz, sorun ettiğimiz her ne ise onu çözersek, bütün sorunlarımızdan kurtulacağız.
Oysa ki her çözüm beraberinde yeni bir sorunu getirir.
O sarmaldan kurtulamayacağımızı anlayınca da "yoruldum" demeye başlarız.
Yorulursun...
Hiç durmadan koşmaya devam edersen, mola vermezse ruhun, kazananı asla belli olmayacak yarışlara girersen yorulursun güzel kardeşim.
Yorulursun...
Razı olmayana huzur olmadığını kabul etmezsen, insan olduğunu ve hata yapmaya programlandığını hatırlatmazsan kendine yorulursun.
Yorulursun güzel kardeşim. Kabullenmenin başarısızlık değil başarı için ilk basamak olduğunu, merhametin sadece senden acizlere değil bizzat insanın kendine de etmesi gerektiğini, şükretmenin fakirlere has bir eziklik olmadığını kabul etmezsen yorulursun.
Bunları yapmazsan kendi giyotinini kendin hazırlar, başını oraya kendin yaslar, gözlerini kapatıp kendi sonunu korku içinde beklersin.
Bu dünya doyma, rahata erme, tatmin olabilme yeri değil.
Bu dünya öylece geçip gitme, giderken de en güzel şekilde veda etme yeridir.
Başka anlam yüklersen çok yorulursun…. İşte böyledir hayat, unutmayalım ki, keşkeleri yaşamamak, yorulmamak için, sahip olduklarımızla yetinmeyi bilmeliyiz.
Habercaddesinde başka bir yazımda buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın