Örnek vereyim isterseniz, televizyonu açıyoruz.
Kendimizi bilgilendirdiğimizi düşünüyoruz.
Ama aslında bizler programlanıyoruz.
Unutmayın medya, bugün dünyada olduğu gibi, bir bilgi aracı değildir, özellikle dünya algımızı şekillendirmeyi, duygusal frekansımızı kontrol etmeyi ve nihayetinde bizi kontrol altında tutmayı amaçlayan kitlesel koşullandırma için bir araçtır.
Medya - Matrix'in hipnotik bir tiyatrosu
İster dost canlısı bir ses, ister tanınmış bir gazeteci veya ne bileyim güven verici bir karakter tarafından sunulsun - Haber programı, kendisini "haber" olarak gizleyen bir programlama ritüelidir.
İçimizde tetiklenen bir titreşim sahnesidir:
• Korku (saldırılar, virüsler, savaşlar, geçim sıkıntıları)
• Bölünme (siyaset, köken, cinsiyet, sosyal sınıflar)
• Çaresizlik / güçsüzlük (astronomik sayılar, tehdit teşkil eden iklim, erişilemez kararlar)
Her şey dikkatlice ayarlanmakta, resmedilmekte ve uygun bir ritim ve müzik eşliğinde - eleştirel düşüncemizin atlandığı ve bilinçaltınıza çarpık bir gerçeklik görüşü yazılacak şekilde düzenlenmektedir.
Genellikle çoğu programlar önceden kurgulanmaktadır.
Görünüşte spontane olan örneğin birçok "son dakika haber" kurgudur, abartılır veya bilinçli olarak kontrol edilir.
Bazı olaylar şunlardır:
• Tamamen kurgudur (yanlış saldırılar, sahte raporlar, yapay krizler)
• Alarmı tetiklemek için abartı
(Sayılar, hedefli resimler, seçilmiş röportajlar)
• Belirli bir duygusal tepkiyi elde etmek için gerçek bağlamdan uzaklık
Amaç bizi bilgilendirmek değil, bizim enerjimize yön vermektir.
Bize asla şunlar söylenmez:
• "Bilincinizi nasıl genişletirsiniz"
• "Sevinç veya huzur nasıl geliştirilir"
- "İşte insanları özgürleştiren ve başarıya götüren çözümle"
Bunların yerine verilen mesajlar:
• Şu anda yanlış gidenler
• Suçlu kim
• İnanmanız gereken şey
• Ve her şeyden önce: Yarından korkmanızı gereken şeyler,
Frekans seviyesinde bir araç: ses, ışık, etki
Stüdyodaki renkler, aydınlatma, sunucunun ciddi bakışları, monoton sakinleştirici görüş tonu, kamera ayarlarının sürekli değişmesi - tüm bunlar nöro-programlama ilkelerine göre ince bir şekilde ayarlanmıştır.
Akşam 19.00 ile 21.00 arasında beyniniz özellikle alıcıdır (Alfa dalgaları) rahat ve pasiftir - O zaman bilgi enjekte edilir.
Hafif bir hipnoz gibi.
Önemli bilgi: hücre DNA'mız, söylenenlerin sıklığına gerçek içerikten daha fazla tepki verir.
Birçok şeyin abartılı olduğunu bilseniz bile - enerji alanınız bunu “Doğru" olarak kaydeder.
Bizler üzerindeki görünmez etkiler.
Medyayı her tükettiğimizde, genellikle fark etmeden olanlar:
• Titreşimimiz azalır (korku ve stres yoluyla)
• Dünyaya bakış açımız daralıyor (düşmanca bir ortam algılarız)
• Kendimizi güçsüz hissediyoruz veya yapay yolla öfkelendiriliyoruz
• Zihinsel besin kaynağımızın dram ve kaos olmasına alışıyoruz
• Doğal, sezgisel sağduyunuz baskılanıyor
Ne kadar çok tüketirsek, bize ait olmayan bir gerçeklikte o kadar çok yüzeriz.
Neyin yayınlanacağını kim belirler?
(Sosyal) medya mecraları, etkili çevrelerle (finans dünyası, siyaset, sanayi, askeri) ilişkili birkaç özel şirkete aittir.
Hiçbir şey tesadüfen gösterilmez. Gördüklerimiz:
• Stratejik çıkarlara hizmet eder
• Kamuoyunu yönlendirir
• Kolektif ruhda zihinsel bir inanç sistemini şekillendirir
Onlar resmi anlatının koruyucularıdır. Görevleri açıktır: "İnandığınız şey gerçekte olduğundan daha önemlidir."
Dünyayı anlamak için (sosyal) medyaya ihtiyacımız yok
Hayat bize sürekli olarak kendi bilgilerimizi gönderiyor:
- Sezgilerimiz,
• Hayallerimiz,
• Duygularımız,
• Senkronizasyonlar.
Bunlar ruhumuzun gerçek titreşim mesajlarıdır. Hissettiklerimiz genellikle bize gösterilenden daha gerçektir.
Yani: Gerçek (sosyal) medya biz kendimiziz.
Peki ya (sosyal) medya tüketmek yerine her gün kendi titreşim günlüğümüzü yazsaydık?
Örneğin:
• Ne beslemek istiyoruz
• Somutlaştırmak istediğimiz şey ne?
• Kalbimizin hissettikleri doğrudur; neler veya nasıl hissediyoruz?
• Etrafımızdaki küçük mucizeler neler?
• Ruhumuzun mesajları neler?
O zaman kendi frekansımızın aracı oluruz.
Özetle
(Sosyal) medya ve Tv :
• Gerçeklik algımızı etkiler
• Toplu korkular yayar
• biBizi düşük frekansta tutar
• Gizli bir programı takip eder
Egemenliğiniz şu anlama gelir:
• Kendimizi harici program kaynaklarından uzaklaştıralım
• İç duygularımızı tekrar duyalım ve dinleyelim
• Kendi gerçekliğimizi yaratalım
• Hücre bilincimize neye inanmak istediğinizi söyleyelim
Ya siz?
İzlediğinize göre örneğin haberlere bağlı olarak enerjinizin değiştiğini hiç fark ettiniz mi?
Size söylenenlerin içsel duygunuzla uyuşmadığı izlenimine zaten sahip miydiniz?
Kendi merkezinizin ortasında olma arzusunu hissediyor musunuz?….
Neyse bu haftalıkta köşemiz doldu, Haftaya Habercaddesinde başka bir konuda buluşmak üzere hoşçakalın
HANIM DEMİRBAŞ
UZMAN SOSYAL PEDAGOG
VE AİLE DANIŞMANI
Yorum Yazın