Veba Kapısı
Surlardan giriş yaptıktan sonra uzunca bir mesafe yürüdüğünüzde karşınızda Veba kapısı görülüyor. Kente gelen tüccarlar ticaretle birlikte vebayı da getirmişler. Veba bulaşan kişiler Veba Kapısı’ndan kentin dışına çıkarılarak mağaralarda karantinaya alınmış. Kapının arka planında şehir dışı görülen dağın altındaki mağaralar da görülüyor.
Aziz Prkitch (Keçeli) Kilise
Veba kapısının karşı çaprazında ise 1036 yılında yapılan Surp Prkitch (Halaskar) Kilisesi, yörede Keçeli Kilise olarak da biliniyor. 1036 yılında Kral III. Sembat tarafından yaptırılan kilise, 1291 ve 1342 yıllarında Atabekler tarafından restore ettirilmiş. 1930’lu yıllarda bir yıldırım düşmesi sonucu yarısı yıkılan kilisenin dağılan parçaları her sene kazılarda gün yüzüne çıkarılıyor ve sadece duvarı kaldığı için iskeleye alınmış öylece duruyor.
Küçük Hamam
Veba kapısının heman yakınında da yapım tarihinin 1215 yılından daha erken olduğu düşünülen hamam kalıntıları var. Selçuklu Dönemi yapıları arasında yer alan hamam kalıntılarında yerden sıcak suyun tüm hamamı çevreleyen kanallarla devir daim şeklinde o dönem inşa edildiğini görüyorsunuz. Bu sistem Mimar Sinan'ın şaheserlerinde veya Kayseri'deki dünyanın ilk hastane ve tıp medresesi olan Gevher Nesibe Darüşşifasında da görebilirsiniz. 1206 yılında 2. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından Kayseri'de inşa ettirilmiştir. Medresedeki özel odalarda hastalar, kuş ve su sesi ile müzik dinletilerek tedavi edilmiştir. Ben medreseyi 1997 yılında o dönem Kayseri Belediye Başkanı olan bir şahsın 10 Kasım'la ilgili beyanatı üzerine toplumda yaşanan tepki nedeniyle İstanbul basınını kente davet etmesi üzerine gidip görmüştüm.
Bu şifahane de günümüzde dünyadaki Tıp doktorların sembolü olan çift başlı yılan figürlerinin buradan alındığını öğrenmiştim. Bu arada koridorlarına o dönem kombi peteklerinin takıldığını ve tarihi duvarlara da peteklerin beyaz su plastik borularının çekildiğini görünce deliye dönmüştüm. 'Bunu niye yaptınız'? diye sorduğumda, kışın gelen ziyaretçilerin üşümemesi için cevabını aldım ve dayanamayıp, 'Bunca yüz yıl içeride yaşayanlar yerden ısıtma su kanallarıyla ısınmış, siz günümüzde sadece 5-10 dakika gezecek olan ziyaretçilerin bir tarafı üşümesin diye plastik boru döşeyip petek takıyorsunuz'! dşiyerek tepki vermiştim. 26 yıl geçmiş, o petekler hala durur mu bilmem...
Arpaçay sınırında muhteşem kilise
Evet harabeler taş tarlası, yıkık dökük halen ayakta kalan 5-6 harabe ayakta duruyor. Deli gibi fotoğraf çekiyorum. Arada bir tek tük çift gelmiş yabancı turist görüyorum. Sonunda Ermenistan sınırını belirleyen Arpaçay'ın tepelik kenarında sapa sağlam kiliseyi görünce dizlerimin bağı çözüldü. Karşımda Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi, Kilise 1215 yılında tüccar Tigran Honents tarafından Arpaçay Vadisi’ne bakan bir alan üzerine yaptırılmış. Kilisenin dış cephesinde taş üzerine oyulmuş insan, hayvan ve bitki motifleri bulunmakta. Kilisenin dışı kadar iç mekanı da dikkat çekici. İç cephe duvarları ve kubbe kısmında Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar geçen olayları tasvir eden freskler var. Fresklerin birçoğu günümüzü ulaşamamış olsa da geriye kalanlar bile oldukça etkileyici. Tabi her yerde olduğu gibi bizim güzide milletimiz öncesinde freskleri tahrip etmiş, gölgeleri kalmış desem yeri. Şimdi ise gelen kendini bilmez ziyaretçiler, sadece gençler değil aklı başında gördüğünüz geri zekalılar bile yerden aldıkları taşlarla duvarlara isimlerini kazımışlar ve kazımaya da devam ediyorlar.
Doğu batı, kuzey güney, kilisenin içi tavanı, Arpaçay'la birlikte bulunduğu konumu çekiyorum. Her kare de diyafram değiştirmek zorundayım. Tepede güneş, çektiğin fotoğraf yoğurt çıkar. Arka tarafı gölge karanlık çıkar. İçeride ise İso'yu gren yapmayacak, yani fotoğrafı bozmayacak seviyeye kadar kare kare yükseltiyorum. Bir içeri bir dışarı. Makine bozulsa cep telefonuna dayanırım diye düşünüyorum. Çünkü böyle yerlere gittiğimde aksilik makine olmadık şekilde kitlenir. Sümela Manastırında başıma gelmişti. Motorlu F3 tam çekime başlayacağım kilitlendi. Motoru, pilleri söküp manuel çekmiş kurtarmıştım ama yeterli çekim yapamamıştım.
Ani Katedrali (Fethiye Camisi)
Tabii kilise tepede görünsede, tepeden aşağıda bir konumda, tekrar tırmanıp düzlüğe çıktığınızda nefesiniz kilitleniyor. İleride yine devasa bir kilise var etrafı demir kontstürüksiyonlarla çevrili, onarım elbette yok. Bagratlı Kralı II. Sembat tarafından 990 yılında yaptırılmaya başlanan kilise, Kral Sembat öldükten sonra eşi Kraliçe Katranide tarafından yapımına devam ettirilerek 1001 yılında katedralin yapımı bitirilmiş. Kilisenin mimarı aynı yüzyılda İstanbul Ayasofya Kilisesi’nin tamiratını yapan Trdat ustadır. Sultan Alparslan 1064 yılında kenti fethettiğinde ilk fetih namazını bu katedralde kıldığı için bu nedenle katedrale Fethiye Camisi de denilmekte. Ani Katedrali adı da verilen Meryem Ana Kilisesi 1319 yılında meydana gelen depremde kubbesi yıkılmış ve kullanılamayan yapı, 1832 depreminde de hasar almış. Kilisenin tam 703 yıldır kubbesi yok, inanılmaz bir durum ve halen ayakta duruyor. 1988'deki depremden sonra yapı komple harabeye dönmüş. Katedralin kubbesi yok ama içinde bina cephelerini sıvamak için kullanılan demir bağlantı çubukları var, hiç bir yeri tutmuyor boşta. Kısaca restorasyon yok, çökmesi mi bekleniyor!... Büyük Katedral’den ilerlediğinizde kıvrılarak akan Arpaçay’ı ve neredeyse dokunacak kadar yakın olduğunuz Ermenistan’ı izliyorsunuz.
Ani İç Kalesi
Kentin güney ucunda bir tepe var. Burası iç şehir veya iç kale olarak biliniyor. Tepenin en yüksek noktasında Bagrati hükümdarlarının sarayı varmış ama günümüze ulaşmamış. Ebu’l Menûçihr Cami'nin hemen arka planında Ani İç Kalesi aynı noktada görülüyor.
Menûçihr Camii
Menuçehr Camii, birçok tarihi kaynakta Anadolu’da inşa edilen ilk Türk camisi olarak gösteriliyor. Ani’yi Selçuklu Sultanı Alparslan’ın şehri 1064 yılında fethetmesini belgeleyen 4 satırlık kitabesi bulunmaktadır. Sultan Alparslan, kentin yönetimini 1072’de Müslüman Şeddadi Hanedanlığı‘na devretmiş. Cami de hanedanlığın beyi Ebul Menuçehr adına inşa edilmiş. Caminin günümüze kadar aslı bozulmadan kalan tek kısmı, 99 basamaklı minaresidir. Geri kalan kısımları kısmen tadilattan geçmiş. Ancak kuzey duvarında Küfi alfabesi motifleri ile işlenmiş olan “Bismillah” yazısı oldukça güzel bir sanat eseridir. Küfi, sanat eserlerinde kullanılması zor olan Arap harflerinin geometrik şekillerde çinilere, halılara ve hat eserlerine işlenmiş halidir.
Selçuklu Kervansarayı
Selçuklu Kervansarayı, 12. yüzyılda inşa edilmiş bir yapı ve Ani Antik Kenti’ndeki ana cadde üzerinde yer alıyor. Kervansarayın kapısındaki süslemeler, Selçuklu mimari üslubunun klasik özelliklerini yansıtıyor. Dikdörtgen planlı kervansarayın yan duvarları dışa kapalı ve âdeta bir kale görünümünde. Yapının sonradan kiliseye çevrildiği sanılıyor.Ani kenti, Çin‘den gelen ve Avrupa‘ya dek uzanan en önemli ticaret yolu olan İpek Yolu üzerinde konumlanıyordu. Bu ticaret yolları üzerinde tüccarların istirahat edeceği kervansaraylar inşa edilirdi. Günümüzde Anadolu’da Selçuklu Devleti’nden kalan birçok kervansaray bulunmaktadır.
Abukhamrents (Polatoğlu) Kilisesi
Bostanlar Deresi’nin üzerindeki surlara yakın plato üzerinde kurulan kilise, 980 yılında Prens Pahlavuni tarafından yaptırılmış.
Gagik Kilisesi
Bin yıl Kilisesi de denilen yapı, 990-1020 yılları arasında hüküm süren Ermeni Kralı Gagik tarafından Ani Katedrali’ni tasarlayan mimar Trdat’a yaptırılmış.
Abughamrents Aziz Krikor Kilisesi
Ani Harabeleri’nden biri olan Kilise, 994 yılında Ermeni Bahlavuni Hanedanı’ ndan Prens Krikor tarafından yaptırılmıştır. Yapı, taş yontma sanatının en güzel örneklerindendir. Aileye ait mezarlar kilisenin çevresinde bulunmaktadır. 2012 yılında restorasyon yapılmış ve bu sırada çevresinde mutfak ocakları, seramik eşya parçaları, insan kemikleri bulunmuştur. Kilise duvarında Prens Krikor’un duygularını anlatan yazıt bulunmakta.
Genç Kızlar Kilisesi (Bakireler Manastırı)
Kilise 13. Yüzyılda inşa edilmiştir. Kervanların geçiş yolu üzerindedir. Silindirik planı, duvar kabartmaları ve süslemeleri, kubbesi ise çadır görünümü oluşturuyor.
Rahibeler Manastırı (Kız Kalesi)
Sarp kayalıklar üzerine inşa edilmiş olan Kız Kalesi’ne ulaşım çok kolay değil. Bu özelliği onun 13. yüzyıldan günümüze kadar mevcut yapısını büyük ölçüde koruyarak gelmesini sağlamış. Planı altı yapraklı yonca şeklinde tasarlanmış. Kayalıklar üzerinde olması sebebi ile yürümesi biraz zor ama mutlaka görülmesi gereken bir yapı.
Abughamrents (Poladoğlu) Kilisesi
980 yılında inşa edilen kilise Ani Harabeleri’nin kuzeybatısında bulunmaktadır. Surlara yakındır. Prens Pahlavuni tarafından yaptırılmıştır. Günümüze en sağlam gelebilmiş ve en çok fotoğraf çekimi yapılan Ani Harabeleri’ndendir. Oldukça güzel mimariye sahip kilisenin iç mimarisi ve akustiği oldukça iyidir. İçeri de bulunan yerli ve yabancı turistlerde bu akustiği deniyorlar.
İpek Yolu Köprüsü
İnşa tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte M.S. 9.yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. 6400 km uzunluğundaki İpek Yolu’nun Anadolu’ya giriş yaptığı konumda yer almaktadır. İki katlı köprünün zemin katı kervan geçişleri, üst katı yaya ve asker geçişleri içindir. Günümüze Arpaçay Nehrinin her iki yanında ki köprünün ayakları kalabilmiş.
Büyük ve Küçük Hamam
Kars Ani Harabeleri içinde yine Selçuklular döneminde yapılan iki hamamın yıkanma yerleri görülebiliyor. Binanın geri kalanı ne yazık ki ayakta değil.
Ateşgede Tapınağı
En eski Ani Harabeleri yapılarındandır. 4. Yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. Hristiyanlığın ilk dönemine ait bir ibadethanedir. Yapının üst kısmı yıkılmış durumda.
Dinamitle yıkmaya çalışmışlar
Rehber şoförümüz çok ilginç bir anektod da paylaştı. Malum Ermenistan Ağrı'yı da, Kars'ı da hatta Erzurum'u da hala kendi toprakları olarak görüyorlar. Aynı Azerbaycan'daki Karabağ durumu gibi. 30 yıl Karabağ'ı işgal ettiler, iki yıl önce Azerbaycan geri alabildi ki, hala problemle. İşte Ermenistan sınırı Ani Harabelerine bir karış mesafede. Arpaçay sınır, hemen ötesindeki topraklarında yakın yıllara kadar Ani Harabeleri yıkılsın diye uzun yıllar yüksek sarsıntı yaratan dinamitle sınıra yakın yerde patlatma yapmışlar. İnanılır gibi değil. Düşünün 4. yüzyılda yaşam başlayan Dünya Mirasını dibinde gece gündüz sarsıntı yaratmak için dinamitliyor. Aynı üst komşunuzun tepenizde gürültü yapması, size eziyet etmesi ve sizin ev sahibi olduğu için eliniz kolunuz hukuk önünde bağlı. Kiracı bile olsa hakkınızı savunamıyorsunuz. Aynı durum. Topraklarında maden ayağına patlatma yapıyorlar!...
Ani harabeleri Gencooo diye inliyor
Gürcü Kilisesi'nin günümüze kalmış duvarını çekiyorum. Kilisenin 13. yüzyıl yapımı olduğu sanılıyor ve tabii kırmızı bir demir iskele ile sabitlenmiş durumda. Yıkık dökük harabelerle koştura koştura çekerken, sıkı giyinmeme karşın Kars'ta bırakın kar olmasını hava da günlük güneşlik durumda. İçimde kalın gömlek üstümde polar kazak ve içi miflonlu kaban, sırtımda çanta ter içinde sağa sola koştururken Ani harabelerinde yankılanan bir ses duyuyorum. Önce ilgilenmiyorum ancak sonrasında Gencooo Gencooo diye harabelerde ismim yankılanıyor. Dönüp baktığımda bana seslenildiğini işaretlerle anlıyorum. Oysa minibüsün kalkmasına 45 dakikam var diye ben harabeleri çekmeye devam ediyordum. Koşturmaya başladım, meğerse saati yanlış anlamışım veya harabeleri görünce kendimi kaybettiğimden zaman benim için durmuş, oysa beni bekleyenler için 20 dakika geçmiş. Sur kapısı 500 metre, kapıdan çıkış da 500 metre etti mi 1 kilometre, koşuyorum ama zaten harabeler o kadar büyük alandaki, dere tepe inip çıkmaktan nefesim kesiliyor, koşamıyorum artık. Nefes nefese minibüse vardım.
Daha kapıdan içeri girer girmez çiftler halinde gıken 8 kişiden özür diledim, sağ olsunlar hepsi tek bir kelam etmedi, gülümsediler. Benim yol boyunca hep fotoğraf çektiğimi gördükleri için sorun değil dediler. Arkadaş 20 dakika milleti bekletmişim, mahcubiyetin yanında o koşturmaya ve üzerimdeki giysilerin kalınlığından dolayı yeminle benim vücut ısısı 40 dereceyi geçmiştir. Buram buram ter atıyorum, kağıt peçetelerle terimi silmekten, içimi soğutmak için üflemekten helak oldum. Hareket ettik ve istikamet Çıldır Gölü.
Genco SABANCI
GAZETECİ-YAZAR
Yorum Yazın