Elbette var…
Konumuz çiçekler olunca ben öyle bir coşarım ki.
Çocukluğumdan beri dünyanın dört bucağında , doğusundan batısına , kuzeyinden güneyine dört mevsimin dördünde de yaptığım seyahatlerde binbir çeşit çiçekler gördüm desem ve onlarla konuşmak için kendimi onların diyarında kaybettiğimi söylesem ?
Evet çiçeklerin dili var gerçekten de, onların da hatırı soruluyor, can suyunu verirken konuşuyorsunuz , vitaminlerle besliyorsunuz, yapraklarını ütüler gibi okşayarak seviyorsunuz, dal verirse çocuğun mu oldu diyorsunuz, çiçek açarlarsa mutlu oluyorsunuz.
Her sabah bir “Günaydın”ı hak ediyorlar, ben bunları öğrendiğim de orta yaşımı geçmiştim demek ki geride bıraktığım yıllarda onları hiç anlamamışım yalnızca kendi keyfim için kopartııp ya bir bardağa koymuşum ya da defterlerimin kitaplarımın arasında kurutmuşum. Belki bana kırgınlar hatta çok kızgınlar onları yalnızca kendime sakladığım için.
Benim çiçek sevdam bitmez çocukluğumun en güzel çiçekleriydi bahçe kapılarının ya da duvarlarının üstünü saran, kirli taşları süsleyen, şarkılara adını veren sarmaşık gülleri.
Babannemden babamla ortak amcamın bahçesine giderken Ayşe teyzenin evinin bahçe kapısının üstünden sarkan pembeli beyazlı, minik tomurcuklarının yanı sıra açmış kimi yarı gonca , kimi büyük gülleri koparmak benim işimdi, Ayşe teyzeye yakalandığımda bana çok kızdı:
-Yazık değil mi ? Onlarında canı var , senin parmağını , elini koparsalar canın yanmaz mı?
O an onu dinledim ama bildiğimi okumakta üstüme kimse yoktu, bahçeleri bırakıp kırlara dadandım , babaanneme ait bir tarlanın içinde buğday başaklarının arasında sarı ve beyaz papatyaları, mavi peygamber çiçekleri, kırmızı, turuncu gelincikleri, ballı babaları, mor renkli yoncaları, pırıl pırıl sarı renkli yağmur çiçeklerini , sürüngen beyaz sarmaşıkları koparmadan geçmem mümkün müydü? Canlarının yandığını bile bile Ya bizim bahçedeki kadifeleri , top ve tokat çiçeklerini, gülleri, su lalelerini, susamları.
Artık ne o bahçeler kaldı ne o çiçekler, herkes bağını bahçesini satınca oralara baraj yapıldı, suyun akışının yönü değiştirilince Gala Çayı da küstü baraj henüz kurumadı ama suyu çekildikçe çekildi.
Çiçekler yok oldu benim de çocukluğum bitti.
Annemden saksıda çiçekler yetiştirmeyi , onlara isim vermeyi , onlarla konuşmayı öğrendim , kimi çok sevdi beni, canına canlar kattı, kimi hiç sevmedi, kurudu gitti.
Bir arkadaşımın hediyesiyse o çiçek getirenin adını veriyordum Ayşe’den Zehra’ya pek çok isim vardı çiçeklerimde,
Çiçeklerim hayata küstüğünde anlamıştım gerçek sahiplerinin bu hayattan kopup gittiğini, ya da olumsuz bir şeyler yaşadıklarını (Ayrılık, hastalık, işlerinin kötüye gitmesi gibi)
Çiçeklerim çiçek açarsa müjdeli haberler veriyorlardı, üniversiteyi kazanan çocukları, işe girenleri, ev alanları, düğün, doğum gibi güzel olayları müjdeliyorlardı bana.
Küçücük balkonumda dolu dolu çiçeklerim yaşamımın en güzel parçaları oldular , tatillerde biraz sıkıntı yaşasamda vazgeçmem mümkün değil.
Boyunlarını büktüklerinde, yapraklarını düşürdüklerinde, sararıp solmaya, kurumaya yüz tuttuklarında sessiz ifadeleri beni derinden etkilemeye başlıyor.
Şimdilerde her evde ve bende de para çiçeği modası var, ben onun bereketine inanmaya başladım, yaprakları çoğaldıkça sevenlerimle birer dal köklendirip paylaşmak çok güzel.
Ben de olan arkadaşlarımda da olsun, hem annem demez miydi bizlere “Kısmetimizde varsa bir şeyler önce herkese, sonra bizlere de kısmet etsin” diye.
Ne kadar güzel öğretilerle büyümüştük bizler.
Bu haftada bu kadar, hayatınız çiçekler kadar güzel olsun .
Haftaya gönül bahçemizden bakalım hangi konu çıkacak? Hoşçakalın , Hoşluklarla kalın
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın