Oscar Wilde’nin çok önemli bir sözü vardır der ki ;
“Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir çoğu insan sadece var olur”
O yüzden kendimize şunu sormalıyız:
“Ben yaşıyor muyum, yoksa sadece nefes mi alıyorum? “
İşte başlığımıza konu olanda buydu… Dünden sonra, yarından önce yani bugünü yaşamak.
Şöyle bir anekdot vardır, belki bilirsiniz, olsun birde benden dinleyin.
“Kızı geçmişte yaşadıkları için çok üzülüyordu, annesi kızını karşısına alıp dedi ki,
-Bak kızım, araba sürerken dikiz aynalarına bakar mısın ?
-Tabi arada bakıyorum
-Peki yol boyunca dikiz aynasına bakarsan ne olur?
-Bu şekilde kullanamam ki !
-Tabiki dedi kadın dikiz aynasına sürekli bakarsan önünü göremez kaza yaparsın.
İşte dikiz aynası bizim geçmişimizdir, devamlı geçmişimize bakarsak yol alamayız, ders almak istersen tabiki arada dikiz aynasına bakarsın. Ama hep önüne bakacaksın ki yol alacaksın.
Yani ne arkana yani düne, ne de karşıya yani yarına bakmayacaksın, sadece önüne bakıp bu gününü yaşayacaksın.
Elbette ki en iyi günler orada bir yerlerde olamaz, hayatın inişleri çıkışları vardır, ama siz hep bugünü düşüneceksiniz ve kendi kendinize şu telkinde bulunacaksınız, “En iyi gün bugün” işte bu sözden yola çıkarak her gününüzü bir şaheser haline getirin, hayat senfonisini hissedin. Unutmayın bugünün tekrarı bir daha yok.
Ünlü bir söz vardır eminim duyanlarınız mutlaka olmuştur.
Roma imparatoru Marcus Aurelius bu sözü ara sıra kendi kulağına fısıldaması için birini görevlendirmiş o kişi ikide bir Marcus’un kulağına eğilip “Bir gün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa” dermiş.
Spor mu yapacaksın hemen şimdi yap.
Özür mü dileyeceksin? Git gözlerinin içine bak söyle.
Özledin mi? Git arkasından koş.
Sevdin mi? Git söyle, kızdıysan git avazın çıktığı kadar bağır.
Seyahate mi çıkmak istiyorsun? Çantanı hazırla ve çık! Kendinle vakit geçirmeyi öğren. Mutlu olmak için birine ihtiyaç duyma.
Her şeyden önemlisi içten ol, içtenlikten uzak, asla sürekliliği olmayan insan ilişkileri yerin dibine batıyor çünkü.
Birine yardım mı edeceksin?
Git ve yardım et, dünyada biri üşüyorsa sende ısınamazsın.
Ertelemek yaşamın mayasını kaçırır. Asla erteleme.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Ama bu Celal’de bize ders veriyor”
Yok doslarım yok, ama şöyle bir düşünün isterseniz, mesala, yarın ne olacağını asla bilmiyoruz.
Ama planı göremiyor olmamız, planın olmadığı anlamına gelmez.
Konu başlığımız daha iyi anlaşılsın diye Kanser nedeniyle hayatını haybeden, Amerikalı ünlü köşe yazarı Erma Bombeck’in 69 yaşındaki hayata bakışını belkide geri dönülemez pişmanlığını, birlikte okuyalım.
Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim.
Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim.
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım.
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim.
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim.
Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, yerler leke olacak diye korkmazdım.
Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.
Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım.
Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim.
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum.
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.
Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım.
Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla “Önce git ellerini yüzünü yıka” demezdim.
Onlara daha çok “Seni Seviyorum” ondan da daha çok “Özür Dilerim” derdim.
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi.
Küçük şeyler için şikayet etmezdim.
Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım.
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin.
Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.
Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; “Her dakikasını değerlendirmek” olurdu…
Erma Bombeck ne kadar haklı değil mi ?
Unutmayın dostlarım asla bugünün tekrarı yok.
Atalarımız ne güzel söylemiş bu sözünü unutmayalım ”Yarına kim öle, kim kala ?”
Günümüzde nefret çok moda ama siz o modaya uymayın farklı olun ve sevin.
Bir insanı, bir kuşu, bir köpeği, bir ağacı, belkide bir kitabı.
Ve unutmayın bugün size verilen en iyi armağan…
Bu günlükte bu kadar
Sevgiyle kalın, Hoşçakalın, ama hep dostça kalın olur mu ?
CELAL KODAMANOĞLU
Genel Yayın Koordinatörü


























Yorum Yazın