Kırk yıl her gün yaşadığım ama sonuna nokta koyup kitabını kapattığım bir masaldı Nilgün’ le geçirdiğim günler. Damağımda önce tatlı, sonrasında acı bir lezzet bıraktı. Onun hiç beklemediğim bir anda ölüm haberini almak hayatımın şokunu yaşattı bana. Hatta aynı gün saat oniki de onunla havadan sudan, ailemin tüm fertlerinden, akrabalarıma kadar herşeyden konuşup iki gün sonra aynı yerde buluşacağımızı bildirerek telefonumuzu kapatmak ve gece oniki de onu kaybetmek.
Sürprizler hayatımızın bir parçası da olsa acıyla gelenlerini kabul etmek çok zor geliyor.
Bir tanıdığımla onun yokluğunu paylaştığımda bana şöyle demişti : İnsan babasını kaybedince yetim , annesini kaybedince öksüz kalır, ama hayatında iz bırakan bir dostunu, bir arkadaşını kaybedersen hem yetim hem öksüz kalırsın..!
Çok doğruymuş, ben Nilgün’ü evimin her köşesinde ki hatta gardrobumdaki hatıralarıyla her gün yaşıyorum.
O benim bu hayatta ailemden, okulumdan sonraki eğitim ve öğretimimde, gençliğimin başında, çocuklarımı yeni kucağıma aldığımda bir komşum vasıtasıyla tanıdığım bir ablam ve iyi bir öğretmenim oldu. Bugün hiç şaşmadan hep güzelliklere gözlerimi açıyorsam bunda önce anne babamın sonrasında ise hep Nilgün’ün emekleri vardı. O benim kimi zaman “güneşim” kimi zaman “ayım” oldu.
Birlikte içtiğimiz çayların , kahvelerin sayısı kimbilir ne kadar çoktu . Onunla mağaza dolaşıp alışveriş yapmak bir zevkti, okuduğu kitapları, magazin dergileri beni de yönlendiriyordu. Ankara’nın belli mekanlarında hergün oturuyor, yemek yiyor, kahve içiyor sonrasında resim sergilerini geziyorduk ya da müzik dinletilerine gidiyorduk. Liones’lerin büyükelçiliklerde düzenlediği kermesler, yemekler, çay partileri vazgeçilmezimizdi.
Bu arada çocuklarımız büyüyor, okullarına gidiyorlardı, annemin evi hafta sonlarında onun, benim ve abimin ikişerden altı , üç kız üç erkek çocukla bir de iki kızkardeşimle doluyor oyunlarla sohbetlerle hatta çocukların yastık savaşlarıyla, hoş saatler geçiriyorduk.
Anacığım bir geldiğinize seviniyorum, bir de gittiğinizde deyip yorgun duygularını dile getiriyordu haklı olarak.
Benden bir kaç sokak üstte oturuyor , geçerken beni alıyor ve evime bırakıyordu. Daimi kullandığı bir taksi ve aynı şoför değişmez kuralıydı, asansör ve taksi onun vazgeçilmezleriydi, çok az yürürdü belki de bundan dolayı kasları gittikçe zayıflıyordu, bacakları incecik kalmıştı ve destekli adım atıyordu, daimi çalışan bir yardımcısı vardı ,hiç şaşmayan temizlik günleri, evi zaten bir müze, nereye baksanız tarih kokuyordu.
Şaşmayan bir yaz tatili Kıbrıs ve aynı otel, ailesi İstanbul da yaşıyordu, onları ziyareti yalnızca çocuklarıyla birlikte tatillerdeydi. İstanbul’dan gelin gelmişti ama Ankara onun en büyük tutkusuydu. “Istanbul’a ölüm gitsin” derdi ben onu şaka yapıyor zannederdim ve o dilinin ucundan hiç eksiltmediği sözler günün birinde gerçek oldu ve İstanbul şu anda onun ebedi istirahatgâhı..
1988 Ağustos da babamı kaybettiğimde Nilgün çocuklarıyla tatildeydi, eşi gazete de babamın ölüm ilanını okumuş , arayıp haber vermiş “Fatoş Hanım babasını kaybetti” diye.
Uçağa atlayıp hemen geldi ve hep yanımda oldu , oysa bazen en yakın akrabalarınız bile yaz tatilinde olsalar , o tatili bırakıp gelmezler, biz bunu da yaşamıştık .
İşte benim hem öksüz hem yetim kaldım diyebildiğim vefa örneği …
Peki ben onun cenazesine gidebildim mi?
“Hayır…!”
Çünkü pandeminin başlayıp , ulaşımın tümüyle aksadığı , okulların tatil edilip , öğrencilerin ailelerinin yanlarına dönmek için, uçak, tren, otobüs biletlerinin bulunmadığı hatta gidenlerin geriye ne zaman döneceklerini bilmediği bir kötü zamandı.
Arkadaş olmak çok kolay ama onu yıllar yılı sürdürmek biraz emek istiyor , biz o emeği birbirimizden hiç esirgemedik, ben onunla uzun yıllar aynı yollarda yaşadım , oturduğum evimi onunla gidip aldım , onunla Çeşme de bir ay tatil yaptım, ben kendi yazlığımızda, o da eşimin dayısının evini kiralayarak tatilde de birlikte olmayı yaşadık .
Çok alıngan bir huyum olduğu için, onun bana bir başkasıyla ilgili kızarak söylediği bir söze kırıldım, alındım, bir süre görüşmedim ama günün birinde tekrar bir araya geldiğimizde bıraktığımız yerden devam ettik.
Bu arada çocuklarımız eğitimlerini bitirdiler kızımın çeyiz hazırlığına elleri değdi, nişan hazırlıklarına yardım etti, düğünün de yanımda oldu, aynı şekilde oğlumun düğününde, torunlarımın doğumlarında , hatta onların diş buğdaylarında bile hep yanımda oldu.
Benim çocuklarım onunda çocukları torunlarım onun da torunlarıydı, onların büyüdüklerini gördü hatta kızım yurt dışına gidince ağladığımda benimle ağladı, annemi kaybettiğimizde kendi annesinden çok annemi yaşadığı için o da benim kadar çok ağladı.
Acılar hepimiz için ama sizlere şu kadarını söyleyebilirim eğer hayatınızda böyle bir arkadaşınız varsa, çıkarsız, umarsız, maddi manevi her an yanınızda, sırtınızda, daimi vermeyi ve almayı bilen bir el varsa ona dört elle sarılın.
Ama doğru yerde, doğru zamanda ve doğru kişilerle olursa, bir de yıllara yayılırsa, çocukluk arkadaşınız, okul arkadaşınız, sınıf arkadaşınız, sokak, mahalle arkadaşlarınız, komşularınızın çocukları ile beraberlikleriniz, evcilik oynarken, top peşinde koşuştururken, gökyüzünü keşfederken, yıldızları birlikte saydığınız, birlikte büyüdüğünüz, yaşamı birlikte alıp götürdüğünüz arkadaşlarınız varsa ne olur onlara dört elle sarılın, yıllar geçtikçe her birinin sizlerde bıraktığı izler, Nilgün’ün ben de bıraktığı izlerden çok daha güzel olsun.
Hepinize mutlu bir hafta sonu diliyorum
Sevgilerimi gönderiyorum hoş kalın, hoşçakalın .
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın